Ece ?

Sene sanırım 1998 veya 1999. Yer İzmit Bayramoğlu'ndaki Emekli Sandığı dinlenme tesisleri. Bebekliğimden beri neredeyse her yaz gittiğimiz ve bu anlatacağım yazdan sonra da pek çok kez gideceğim bu tatil köyümsü tesise yine 12 günlük tatilimizi yapmak için gitmişiz. Bayramoğlu benim için özel bir yer olmuştur hep. Şimdi anlatıcağım hikaye, başka bir yaz sevgili yapmak, son gidişte de sevgiliyle gittiğim ilk tatil olması gibi özellikleriyle her zaman seveceğim bir yerdir Bayramoğlu.

Aileyle çıkılan tatiller malumunuzdur. Bir çocuk için eğer kendi yaş grubundan anlaşabileceği arkadaşları bir an önce edinmezse geldiğine geleceğine pişman eden bir aktiviteye dönüşür. Benim bu seferki tatilde öyle bir sıkıntım olmamıştı neyse ki. Daha ilk günden annemin arkadaşının çocukları Deniz, Kutay ( Ya da Kutlu hatırlayamıyorum) ve onların kuzeni Kıvılcım'la tanıştırılmış ve birlikte takılmaya başlamıştık. Kutay-Kutlu benim yaşımdayken, Deniz ve Kıvılcım ise birkaç yaş büyüktü bizden. Bu üçlünün en büyük özelliğine gelirsek üçü de mahallelerinin en azılı hip-hopçıları ve bunun getirisi olarak graffiticileriydi. O zamana kadar rap nedir hiphop nedir bilmeyen bir çocuk için bir anda graffiti mraffiti diye konuşan, düz zemin bulunca amuda kalkıp kafasının üstünde dönen, evden getirdikleri tahta kalemleriyle sağa sola "Tek atıyoruz." diyerek okuyamadığın şeyler yazan insanlar görmek gerçekten şaşırtıcı bir deneyimdi. Hip-hop kültürüyle ilgili zerre bilgim olmamasına rağmen üçüyle de nasıl anlaşmıştım, neler konuşuyorduk, neden sevmiştik birbirimizi hiç hatırlamıyorum.

İlk günler böyle geçti. Gündüzler havuza girmekle, gecelerse dışarı çıkıp etrafa tek atan Deniz'i ya da yerde ters dönmüş hamamböceği gibi çırpınan Kutlu-Kutay'ı izlemekle geçiyordu. Havuz başında uzanırken de etrafı keserek ölümüne dedikodu yaptığımızı hatırlıyorum. Kutay-Kutlu'yla benim yaşımıza uygun görünen birkaç kız vardı ama nasıl tanışılır bilmiyorduk. O zamana kadar da hiç sevgilim olmamıştı. Daha 10-11 yaşında ne sevgilisi hem. Çükümü yeni keşfediyordum belki de. Günler böyle birbirini kovalarken Deniz'le Kıvılcım Ankaralı bir ağabey-kardeşle tanıştılar. Fena çocuklar değillerdi ama daha önce hiç Ankaralı konuşması duymayan ben, bunlar her konuştuğunda gülmemek için kendimi zor tutuyordum. La bebe, geliverdi, gidiverdi falan diye konuştukça kıkır kıkır gülüyor, ayıp olacak diye de hiç çaktıramıyordum. Bu ağabey-kardeş ikilisinin grubumuza katılmasına başta ne sevinmiştim ne üzülmüştüm ama sonradan iyi ki katılmışlar diyecektim.

Grubumuzun genişlemesi Ankaralılar'la sınırlı kalmadı. Bu Ankara ikilisi Ece ve ismini hatırlayamadığım bir kızla daha tanışıyorlardı. Ece ve öteki kız Kutlu-Kutay'la benim nasıl tanışsak acaba diye kestiğimiz kızlardan başkası değildi. Ankaralılar sayesinde büyük bir dertten kurtulmuş ve kızlarla ilk aşamayı atlatmıştık. Nasıl olduğunu anlamadığımız bir şekilde konuşmadan anlaşarak Kutlu-Kutay'la kızları paylaştık. Ya da kızlar bizi paylaşmıştı bilemiyorum. Fakat şikayetçi değildim zaten en başından beri benim gözüm Ece'deydi.

Ece; benimle aynı yaşta, minyon, sarışın düz saçlı, yeşil gözlü, şirin bir kızdı. Öteki kıza göre bariz bir şekilde çok daha güzeldi. Renkli göz takıntım o zamandan belliymiş demek ki şimdi düşününce anlaşılıyor. Zaten bir insanın çocukluğunda yaşadıklarının, yaptığı seçimlerin geleceğine etki etmemesi imkansız değil mi azizim? Neyse, birkaç gün de yeni kalabalık grubumuzla aynı aktivitelere devam ettik. Havuzda coşkumuz artmıştı. Resmen kamp bizimdi sanki. Sadece biz eğlenebilirdik havuzda. Kızlarlaysa evet karşılıklı paylaşım yapılmıştı ama bunun dışında hiçbir yakınlaşma belirtisi yoktu. Sadece Ece daha çok benim yanımda yürüyor, benimle sohbet ediyor, öteki kızsa Kutlu-Kutay'la konuşmayı seviyordu. Günler böyle neşe içinde geçip giderken 12 günün sonuna doğru geldik.

Sondan bir ya da iki önceki gün, bir öğlen vaktı, öğle yemeğinden sonra havuza girmeden önce, boğucu havadan kaçıp televizyon salonuna girmiştik. Ben, Ece, Kutlu-Kutay, Öteki Kız ve Ankaralılar. Televizyon salonu serin, televizyon salonu karanlıktı. Yemeğin de insan verdiği ağırlık hepimizin bünyesine çökmüştü. Televizyon salonundaki sıra sıra koltuklardan arkalarda olanlarından birine Ece ve ben oturmuş boş boş televizyona bakıyorduk. Üzerime çöken ağırlık dayanılmaz hale geldi ve birden kafamı Ece'nin bacaklarında buldum. Bacaklarına yatmış uykuyla uyanıklık arasında gider gelirken saçlarımda gezinen elini farkettim. Kafamı çevirip baktım yüzüne, yeşil gözlerinin içi gülüyordu. Kafamı karnına doğru çevirerek yatmaya devam ettim. Bir süre daha saçlarımı ve yanağımı okşadıktan sonra kalk hadi dedi. Neden kalkmamı istedi bilmiyorum ama o zamana kadar yaşadığım belki de en güzel an bitmiş, en heyecan verici an yaklaşmaktaydı. Birbirimize bakıyorduk. Aklımdan filmlerdeki gibi öpüşmek geçtiğini hatırlıyorum. Yaklaştı ve sarılıp yanağımı öptü. Bense yanağını öptükten sonra dudaklarına yönelmiştim ki geri çekildi. Utangaç bir şekilde "Ya olmaaaz" diyişi hala aklımda.

Bu olay aramıza ufak bir soğukluk soksa da çabuk atlatıldı. Son iki günü neredeyse sürekli el ele geçirdikten sonra ayrılık vakti geldi. Ayrılış anında neler yaptığımızı, ne konuştuğumuzu , neden ev telefonlarımızı almadığımızı hiç hatırlamıyorum. Bunları hatırlamamak sorun değil de, soyadını da hiç hatırlamıyorum. En azından bir şansımı deneyip, teknolojinin nimetlerinden faydalanıp Facebook'ta bir aramak isterdim. Tam olarak sevgilim olmasa da ilk arkadaştan öte yakınlaştığım kızın şu an neye benzediğini görüp, birkaç kelam etmek isterdim. Sağlık olsun.

3 yorum var:

POSTACI dedi ki...

Olum, biz ki bütün üniversitelerin gruplarından megavizyonda çalşan çocuğu bulmuşuz. Bence bunu başarabiliriz.

Conrad Bundy dedi ki...

lan aradaki zorluk farkını bi karşılaştır da sonra konuşalım.

POSTACI dedi ki...

evet seninki daha kolay. hiç olmazsa adını biliyosun aahaha ben tamamen şans eseri bulmuştum

 


Templates Novo Blogger 2008