Bu formanın hakkını verenler asla yalnız kalmaz.

Unifeb&CK yine mükemmel bir iş ortaya koymuş. Hele bir de organizasyonun 1 (bir) günde yapılmış olması da ayrıca tebrik edilmesi gereken bir olay. Böyle devam ederse birkaç yıla FDL'nin fotoğrafları gibi bizim tribünün fotoğrafları da Avrupa'da gezecek.

Maç yorumu yapmak ise istemiyorum yine. Oynanmış bitmiş maç üzerine "Ne güzel koyduk." tan öte yorum yapmayı pek sevmiyorum. Zaten önce yolda yürürken sonra otobüs beklerken gol diye sıçradım, son 25 dakikayı izleyebildim. Gönül isterdi ki tribünde olayım ama napalım artık nisandan sonra İnönü'de kapatırız eksiği. Ha unutmadan; ...uçan kuşlar, martılar...

İNLEYEN NAĞMELER
RUHUMU SARDI...

Kadir Has Üniversitesi'nde Sansür


Kadir Has Üniversitesi yönetimi Sinema Kulübü HasSinek'in izinli, imzalı afişlerine sansür uygulayıp gizlice kampüs içindeki panolardan toplatmıştır. Sinemada sansüre alışkın bu topraklar. Demek ki sıra sinema kulüplerinde. Sansür hakkında ayrıntılı bilgiye kulübün internet sayfasından ulaşabilir, destek verebilirsiniz.

Sen de bu yazıyı kopyalayıp bloguna, internet sitene koy destek ol.

Liberte Pour Santos

5149


Spor müsabakalarında satılması, kullanılması ve taşınması yasak olan madde ve cisimler

MADDE 11. - Spor alanlarında; her türlü silâh, kesici veya delici alet, sis bombası, ses bombası veya maytap gibi patlayıcı, parlayıcı, yanıcı, yakıcı maddeler ile taş, metal gibi fırlatılabilecek veya yaralayıcı nitelikte sert cisim veya tehlike arz edebilecek veya müsabaka düzenini bozabilecek diğer maddeler ile alkollü içecekler ve çevreyi kirletecek nitelikte konfeti ve benzeri cisimler bulundurulamaz ve satılamaz.

Şu güzelliği stadın içini bırakın dışında bile yasaklayanlar, bizi sırf meşale yaktık diye gözaltına alıp maçı izlememizi engelleyenler "ACAB"a bir gün akıllanacak mı?

Yağmur Rengi

"Sık düşünü" dedi kız. Yağmurlu bir sonbahar öğleni yer yer sararmaya başlayan çimenlikli tepede uzanmış kara bulutların üzerlerine ağlamasını izliyorlardı. Yağmur damlaları yüzünden gözlerini tam açamadıkları için tamamen kapatıp düş kurmaya başladılar. Elleri birleşikti. Islanmaları, yattıkları yerin çamurlaşmaya başlaması, belki de hasta olacak olmaları hiç umurlarında değildi. O anda maddesel varlıklarıyla değil düşlerindeki uzayda yaşıyorlardı.

Kız düşünde ilk tanıştıkları yerdeydi. Çocuk yine önündeki sandalyede oturuyordu. Acaba omzuna dokunup "Pardon sence ruhumun rengi ne?" diye sormasaydı, çocuk "Yağmur rengi" demeseydi çocuk onunla tanışır mıydı? Çocuğun onunla nasıl tanışıcağını düşledi kız. O cevabı veren birinin ilk sorusu da heralde normal olmazdı. Düşledikleriyle eğlenirken kirpiklerinden süzülen yağmur suları içine bir miktar tuzlu su karıştı. Tanışmama ihtimallerini düşlemeye başlamıştı. Uzun zamandır onsuz bir hayatı düşünmüyordu. Sadece düş olarak bile olsa onsuzluk hissi vücudunu hiç kimsenin acıtamayacağı kadar acıtmıştı.

Çocuk kızın yanağında süzülenleri görmedi. Fakat elini tutan elden ruhuna geçen bir his bir tuhaflık olduğunu farketmişti. Gözünü açmadan düşünü daha da sıkmaya başladı. Kızın hislerini içinde hissetmeye çalışıyordu. Çok zamandır bunu fiziksel temasta olmadıkları zamanlarda bile yapabiliyordu ama bu sefer olmuyordu. Sanki avucuna deyen derinin sahibini bilmiyordu. Kızın elini daha sıkı tutmaya başladı. Sıktıkça, kolundaki damarları bütün gücüyle koşan bir atın damarları gibi ortaya çıktıkça kızın eline daha da yabancılaşıyordu. Adeta avucunda bir buzu sıkıyormuş gibi daha sıkı tutmaya çalıştıkça parmak aralarından sızıp kayboluyordu. Sonunda gözlerini açtı. Kızgın, üzgün bulutlar yağmaya devam ediyordu. Yüzünü kıza döndü.

"Pardon sence ruhunun rengi ne?" dedi çocuk. Kız kırmızı gözlerle çocuğa bakarken "Artık yağmur dindi." dedi. Çocuk bir şey demeden yattığı yerden kalktı ve kıza bakmadan uzaklaşmaya başladı. Yağmur yağmaya devam ederken kızın ruhundaki gökkuşağı çocuğa uzanıp onu geri çekmek ister gibiydi...


Belki devam eder...

I love love - Agent Casey (Chuck Sezon 2 bölüm 7'den)

4 kişilik bölüm mü olur lan?

İstanbul Üniversitesi'nde alışık olmadığımız hareketler oluyor. Sabah sınava giriyorsun akşamüstü notun açıklanıyor. Ben alışık değilim bu hıza başım döndü vallahi. Tabi bu süratte sınava 4 kişinin girmesinin etkisinin büyük olduğunu da söylemeliyim. 4 kişinin seçtiği bir bölümde okumak da ilginç ama eğlenceli bir şeymiş. 4. senemde hocalarla ilk defa tanıştım ki ne işime yarayacak? Belki derdimi anlatıp kolay geçerim derslerden. Neyse böyle işte. Deniz balıkları sistematiği de bitti gelsin Denizel Fanerogamlar.

Hemzemin

Önceki evde imam evin içinde ezan okuyor diye şikayet ediyordum. Şimdiki evde evin içinden tren geçiyor. Sesten tren modeli tahmin etmece oynuyorum.

Mazorgazm

Tan Tolga Demirci ödevi verdiğinde üşenmiştim aslında. Verilen bir konu üzerine film yazmak pek hoşuma giden bir şey değildir aslında. Fakat sonradan aklıma gelen fikirler beni bu olaya ödevden çok kendim için yaptığım bir film olarak bakmaya itti. Hoşuma gitti. Yönetmenliğini yapacağım ilk kısa film olacağı için biraz heyecanlıyım ama çok ilginç olacağa benziyor. İsmimiz "Mazorgazm". Konumuz intihar. Hadi bakalım.

Düşün Taşın

Evet, taşındım. Böyle uzun süre yazmayınca birden yazmak da zor oluyormuş. Yeni bir ev, yeni komşular. Alışılması gereken şeyler. Düzen yeni yeni oturuyor. Telefon bugün bağlandı mesela. Bir de vizeler başlamasaydı çok güzel olacaktı ama neyse artık. Alışmak lazım.

Dreamgirl

Önce bunu tekrar okuyunuz...

Evet o rüyamdaki kızı bu sabah otobüste tekrar gördüm. Aylar sonra görmüş oldum. Ama yanına gidip de "Eee pardon, ben seni rüyamda gördüm de, bence tanışmalıyız." diyemedim tabi ki. Siz olsanır der miydiniz? Diyemezdiniz tabi ki.

21

21 yıldır inip çıktığım sokağın girişindeki merdivenler, 21 yıldır ittiğim ağır apartman kapısı, 21 yıldır çıktığım kirli, sarmal merdivenler, 21 yıldır geçtiğim kapı eşiği, 21 yıldır girdiğim tuvalet, 21 yıldır yüzümü yıkadığım lavabo, 21 yıldır oturduğum, yemek yediğim, oyunlar oynadığım salon, 21 yıldır uyuduğum, oyun oynadığım, yazılar yazdığım, ders çalıştığım, film çektiğimiz, seviştiğim oda, 21 yıldır camdan bakınca gördüğüm sokak, 21 yıldır uyumadan önce gördüğüm duvar, 21 yıldır içinde gezindiğim daire, elveda.

Bir şeyden ayrılırken ona olan alışkanlığımız sevgimizden daha çok acı veriyor.

Rüya Bilmecesi 12

Ne zamandır Rüya Bilmecesi yazmıyordum. Yine de tam bir öykü halinde yazamayacağım, çünkü rüyanın genel akışını hatırlayamıyorum. Fakat genel hatlarıyla; Feridun Düzağaç çok yakın arkadaşımmış, arıyor beni içmeye gidelim falan diyor. Ben de gidip İstiklal'de bi yerde Feridun'la buluşuyorum. Sonra Yiğit geliyor falan. Bir süre sonra ne olduğunu hatırlamıyorum ama bir şeyden kaçıyoruz. Tel örgülere tırmanıp atlıyoruz. Öyle de acayip bir şekilde bitiyor. Üf hiç olmadı, keşke tamamını hatırlayabilsem, çok eğlenceliydi eminim.

Şşşşş

Bunu saymayız efendim, seneye yine bekleriz.

Not: Fotoğraf Fenerbahce.com'dan alıntı.

Asansör

Bugün hayatımda ilk defa asansörde kaldım. Gönül isterdi ki Asansör filmindeki gibi Arzu Yanardağ falan olsaydı asansörde ama şans bu ya işte biz 7 hayvan erkek kaldık. 10-15 dk süren bu macerada o kadar ufak alanda ne kadar eğlenebilir bunu test ettik sanırım çok ilginçti. Zaten daha binerken hoca (Umut Oray)yla birlikte hadi hoca bekler diye asansöre koşmadan belliydi bir eğlence olacağı.

Asansör sönüp ışık sönünce eğlence alevlendi. Telefonunu çıkarıp fotoğraf çekenler, Arzu Yanardağ hatırlatmama "Of sırayla..." diyen bir hoca, 190 boyu kalıplı vücuduyla önce inceden tırsan sonra alenen korktuğunu belli eden arkadaş, "Eh kurtulamayacağı heralde sigara yakalım bari" geyikleri, gülmekten oksijeni azalan bir asansör. Biraz daha kalsaydık eminim azalan oksijenin vereceği uyuşuklukla daha ne eğlenceler çıkardı ama herşeyin fazlası zarar tabi. Neyse haftaya yine kalırız belki.

Yanık Helva

Yandı gülüm keten helva dedim ben bugün. Mutlu oldum. Ne güzel deyimmiş. Ne zamandır kullanmıyordum.

Burçak Evren

Sinemayla biraz ilgilenenler Burçak Evren ismini duymuştur. Ünlü sinema eleştirmeni ve araştırmacısıdır kendisi. Yazdığı kitaplar, gazeteler vesaireden vakit bulup da MSM'de Türk Sineması ve Sinema Tarihi dersi hocam olması sayesinde tanışmış olduk kendisiyle. Kısa ve öz söyleyebilirim ki ben bir hocayı bu kadar çok nadir sevmişimdir.

Daha ilk dersinde yaşından beklenmeyecek bir sevecenlik ve iyi iletişim içerisinde olduğunu göstermişti. Fakat bilerek sinirimizi bozduğu da olmadı değil. Yavaş yavaş anlaşılıyor ki bir insanın söylenilen hiçbir şeyi beğenmemesi ya da beğenmemiş gibi yapması aslında sizin iyiliğinizi istediğindendir. Söylediğiniz şeyden daha iyisini bulabilmek için hırslanırsınız. Hep daha iyiyi, daha doğruyu ararsınız. Burçak Evren'in de yapmaya çalıştığının bu olduğunu düşünüyorum. Eleştirilerini de bu gözle okumak lazım bence. Sinema eleştirmenlerine pek saygı duymazdım. Aman işte oturdukları yerden yazarlar ancak. Ellerine bir kamera almışlıkları mı var? derdim. Şimdi Burçak Hoca'nın eleştirme kriterlerini öğrenince en azından onun yazdıklarına saygı duyarak bakacağım.

İzlemediği Türk filmi olmadığını ve Türkiye'deki film arşivinin yüzde 80'inin kendinde olduğunu iddia etmekte kendisi. Bir parça sallama payını düşürerek doğru olduğunu kabul edebiliriz. Bu durumda da nasıl bir deliyle karşı karşıya olduğumuzu görürüz. İkinci dersindeki fotoğraf okuma çalışmasında gösterdiği bir fotoğrafa 15 dk boyunca aklımıza gelen her yorumu yaptığımız halde hiçbirini beğenmemesi, artık ne olabilir ki bu fotoğrafın anlamı diye kıvranırken "Bu fotoğraf bana hiçbir şey anlatmıyor, sadece bomboş bir grafik saçmalaması." demesiyle de sevgimi kazandı.

Son olarak bugün önümüze koyduğu bir senaryo konseptini anlatayım. Biz sınıfça çıkamadık işin içinde yorumlarla yardım ederseniz sevinirim. Filmimizin konsepti iletişimsizlik. Evli çiftimizden adam 35 kadın 30 yaşında. 5 yıldır evliler. Adam ressam, kadın müzisyen. İkisi de İstanbullu. İyi ailelerden geliyorlar. Hiçbir maddi sıkıntıları yok. Kültürlüler, entellektüeller. İkisi de Müslüman ama dine bakış olarak bir farkları yok. Tamamen sağlıklılar ve düzgün bir cinsel hayatları var. Çocukları yok. Harika bir evleri, hizmetçileri var. Adam çok yakışıklı, kadın çok güzel. Bir de bütün bunlara ek olarak birbirlerine aşıklar. Cevap bulmamız gereken soru; bu çift arasında neden iletişimsizlik çıkar. Hadi bakalım yardım edin.

6

"Remember, remember the sixth of November"

Koşuşturmalardan daldık unuttuk 6 Kasım'ı. Neyse efendim kulaklar çınlasın. Gecikmeli de olsa unutma, unutturma diyelim.

Aslan Sütü

Rakı ne güzel birşey değil mi? Bence öyle. Rakı sevmeyen insanları anlamıyorum. Bunu babama söylediğimde alkolü yasaklıycaklar zaten yakında dedi. Ben onu mu diyorum yahu. Adam alkol alıyor. Birası, votkası gırla. Ama rakıya gelince " Iyyy rakı mı? İçmem ben iğrenç." sensin lan iğrenç. Deyyus çok sinirlendim bak. Rus'un votkasını Fransız'ın şarabını lüpür lüpür götürürsün bizim rakımıza ıyy iğrenç. Yok ya! Dağılın lan! Rakı içmeden gelmeyin karşıma. Ağzınızı koklayacağım.

Edit: Lan şimdi tekrar okuyunca sanki babama sinirlenmişim gibi olmuş. Yok öyle birşey. O tam bir rakı fanatiğiydi tansiyon derdi çıkıp alkol yasaklanana kadar. Ben de ondan aldım bu hayranlığı. Şimdi karşısında içmek aslında vicdansızlık mı acaba? Neyse götüür.

Altüst

Büyük bir hevesle indirdiğim filme uygun altyazı bulamamak tüm hevesimi altüst ediyor. O filme konsantre olduğum için diğer izlemediğim filmleri de izleyesim gelmiyor. Açıp How I Met Your Mother izliyorum. Buna bir çare bulmak lazım.

Have you met Ted?

Adamlar hiç üşenmemiş zaman makinesini icat etmiş. 2015 civarı bir yıla gidip bir süre beni izlemişler. Sonra geri dönüp Ted Mosby diye bir karakter yaratıp dizi çekmişler. Ne gerek var bu kadar uğraşmaya bir dizi uğruna canım.

Ulan!

Ulan tam çok ilginç bir tecrübe yaşayıp uyuryazarlığı tatmışken, divxplanet.com a girince karşıma çıkan Mc Donald's reklamı aklımı çıkardı. Girin bakın efendim birşey içmeden halüsinasyon gördüğümü sanmama neden olan şeyi görün.

Uyur - Yazar

Conrad:
ben fenerbahçe maçlarında karaboorsa yapanlardan biriyle tartışmş rkadaş
Conrad:
ama adam ne arkaya ilerliyomuş

Az önce sevgili Pia'ya bunu yazdım. Daha doğrusu yazmışım. Çok ilginç bir tecrübe yaşadım sanırım. İlk defa uyur-yazarlığı gördüm. Yazmaya başladığım şeyi hatırlıyorum. Karaborsacılarla ilgili birşey anlatıcaktım mesaja başladığımda. Ortasına gelince uyumuşum ama parmaklarım o dalma anında rüya gibi gözümün önüne gelen şeyi yazmaya devam etmiş. Resmen uyur-yazar olmuşum.

Coriolanus

Sizi adi köpek sürüsü! Siz konuştukça burnuma,
Çürümüş bataklıklardan yükselen iğrenç dumanlar geliyor;
Gömülmeden yer üstünde kalmış,
Soluduğum havayı bozan pis kokulu insan leşleri
Benim için ne kadar değerliyse,
Sizin sevginiz de o kadar değerli.
Ben sizi sürüyorum!
Olanca şaşkınlığınızla burda kalın!
Dilerim her cılız söylenti yüreğinizi titretsin!
Düşmanlar üstünüze geldiğinde,
Tolgalarının tepesinde sallanan tüyler
Yılgınlık estirsin içinize!
Sizi savunanları sürgün etme gücünü hiç yitirmeyin;
Ta ki, kendi başına gelmeden
Hiçbir şeyi kavrayamayan cehaletiniz,
Şehirde, yine kendinizin en büyük düşmanı olan
Sizlerden başka kimseyi bırakmasın
Ve sonunda hepinizi bir başka ulusa,
Tek bir kılıç sallamalarına gerek kalmadan
Sefil bir halde tutsak düşürsün!
Sizin yaşadığınız şehirde yaşamak züldür benim için;
İşte o şehre arkamı dönüp gidiyorum.
Yaşanacak başka yerler de var!

-Caius Martius Coriolanus (William Shakespeare)

Kazıkçı

Yiyecek, giyecek, eşya hatta sex binlerce yıldır parayla olsun takasla olsun bir alışveriş çerçevesinde el değiştirmiştir. Basittir bu alışveriş herşeyin karşılığı olan değer verilerek verdiğin değerin karşılığını alırsın. Arada bir kazıklanılan durumlar olur tabi ki ama o da ticaretin cilvesidir diyelim. Asıl önemli olan, kazık yenmemesi gereken daha soyut bir alışveriştir. Değer alışverişi. Birisine verdiğin değerin karşılığında verdiğinden çok daha az değer alıyorsan ve bunu bariz bir şekilde hissediyorsan, işte o milyarlarca liralık kazık yesen üzülmeyeceğin kadar üzer insanı. Mutsuz olursun.

Mutsuz da olsan, üzülsen de bu kazıkçılardan kolay kolay uzaklaşamazsın. Klasik alışverişte kazık yediğini anladığın bir kişiden bir daha birşey almazsın olur biter. Bu durumda ise genellikle bir daha ondan alışveriş yapmayacağım diyemezsin. Zaafın vardır ki bence zaafların en kötüsü bir insana olan zaaftır. Verdiğin değerin karşılığını ne kadar az alırsan al o aldığın değer zaafın yüzünden seni az da olsa mutlu eder. O küçük mutluluğun yüzü suyu hürmetine daha büyük üzüntüleri göğüslemeye alışırsın. Zaafından kurtulmadıkça o kazıkçıdan kurtulamazsın. Belki de kurtulmak istemezsin.

Ne normal ticarette ne de değerlerin bazen gözlerle bazen sözlerle el değiştirdiği ilişkilerde kazık atmaya çalışmamak lazım. Her insanla değer alışverişi yaparken aldığınızı iyi tartıp ona göre karşılığını vermeye çalışın. Ne kadar zaafınız olsa da.

Canım ciğerim

Herkesin arkadaşım dediği ya da tanıdığı, konuştuğu bir sürü insan vardır. Hadi bu konuştuklarınıza da arkadaş diyelim. Bazı arkadaşlar vardır sadece futbol konuşursunuz. Bazılarıyla sadece sanat sepet. Bazılarıyla sırf geyik yaparsınız. Vesaire vesaire örnekler uzar gider. Hele bir de bunların hepsini birden yapabildikleriniz vardır ki onlar candır, ciğerdir, kuzudur, sarmalanılasıdır.

Neler Oluyor

Cihangir'in meşhur entel kahvesinde sandalyelerin havada uçtuğu, insanların tekme tokat birbirine girdiği bir kavga çıkıyor. Leo Carax'ın Mauvais Sang filmini beyin fırtınasıyla analiz etmekte olan sinema öğrencileri hocalarıyla birlikte camlara dizilip 10 dk olayları izliyor.

Eve dönüş yolunda Yedikule'den geçerken shuffle yine cinliğini yapıp Yeni Türkü'den Yedikule'yi çalıyor.

Hayatında Shakespeare okumamış bu blogun sahibi ara sınav olarak Shakespeare'in bir oyunundan tirat oynamak için hazırlanmaya başlamak zorunda kalıyor.

Hayat iyi mi kötü mü karar verilemiyor. Bazen çok eğlenirken bazen mutsuzluktan ağzını açacak güç bulunamıyor. Unutulup yeniden hissedilen duygular bünyeye zarar veriyor.

Aşık olduğum zaman çok sıkıcı oluyorum.

 


Templates Novo Blogger 2008