Kim Gerizekalı?

Aslında seçimler hakkında birşey yazmaya hiç niyetli değildim ama dünden beri gerek msn iletileri gerekse Facebook iletileri artık çok canımı sıkmaya başladığından tutamadım kendimi. Şimdi o yazanlara niye direk söylemiyorsun diyebilirsiniz de hiç tartışmaya mecalim yok kafam yeterince meşgul. Sadece burda derdimi anlatıp biraz rahatlamak istedim.

Ne diyorlarmış efendim şimdi? Sahil şeridi zekiymiş, diğer illerdekiler gerizekalıymış. Özetle CHP'ye oy veren zeki AKP'ye oy veren gerizekalıymış. İnsanların nasıl hayatlar sürdüğünü bilmeden, sahil şeridindeki genel refah düzeyiyle İç ve Doğu Anadolu'daki refah düzeyinin karşılaştırmasını yapmadan insanları sadece AKP'ye oy verdiler diye gerizekalı ilan etmek kolay tabi. Eğitimsizlik büyük problem tabi ki. Bunu göz ardı etmiyorum fakat bir insanın AKP'ye oy vermesinin nedenlerini sadece gerizekalıdır diyerek basitleştirmiyorum. Halk kendine yakın gördüğünü sever. Elimizde ne var şimdi bakalım. Bir adet Deniz Baykal ve bir adet Recep Tayyip Erdoğan. Sizce Türkiye'nin genel profiline hangisi daha yakındır? İnsanımız hangisiyle kendisini özdeşleştirir. Seçim sonuçları hangisiyle olduğunu gösteriyor. Bu halkın suçu falan değil zira ortada bir suç yok. Ülkemizin genel muhafazakar eğilimlerini yadsıyamayız ve bu çok uzun yıllar geçse de değişmeyecek bir özelliktir. Bir insana da muhafazakar olduğu için gerizekalı diyemeyiz.

Kendini tüm halkten üstün gören, CHP'ye oy vermenin getirdiği büyük aydınlık özelliğiyle istediğini rahatça yargılama, yaftalama hakkını kendinde gören aydıncıklarımız; bu yolda devam edin olur mu? Hiç dönüp kendinize bakmayın, neden halka yaklaşamıyoruz, veya halkı kendi seviyemize taşıyacak eylemler yapamıyoruz diye. Tabi canım, nasıl onları kendi seviyenize taşıyacakmışsınız ki? Gerizekalı onlar anlamazlar. Herşeyin en doğrusunu siz bilirsiniz. Cihangir'de kahvede oturup yanıbaşındaki Dolapdere'yi, Kasımpaşa'yı görmeden.

relaks

Kendime not: Telaş yok, telaş yok, sakin, herşey hallolur.

kimi severim mimi

Android Lenore beni mimlemiş. Mimin başlığı "Kalbinizi Çalan Eylemsel Hareketler" ismi dilbilimsel olarak sorgulamıyorum şimdi eylem-hareket falan. Sevgilimizde olmasını istediğimiz özellikleri yazıyormuşuz özet olarak.

Öncelikle haliyle baktığımda hoşlanmış olayım. Her ne kadar iç güzellik falan dense de ilk izlenim olarak her zaman dış güzelliğin etkisinin büyük olduğunu yadsıyamayız. Öyle çok muhteşem güzel olmasına da gerek yok. Genele göre güzel olmayan kişiler bazen bana güzel gelebilir.

Biraz heyecanlı ve konuşkan olsun isterim. Ben yeterince sakin bir insanken sevgili kişisi de sakin olursa beraber sıkıntıdan patlarız kanımca.

Sinema başta olmak üzere çeşitli sanat dallarına karşı ilgisi az çok bilgisi olsun isterim. Tiyatrocu olursa ne ala. Neden bilmiyorum liseden beri falan hep evleniceğim kişi tiyatrocu olacakmış gibi gelir. Ha hiçbir sanattan anlamıyor olsa da sinemadan biraz anlasın ki konuşacak başka şey bulamazsak bile sıkılmadan saatlerce konuşacak konumuz olsun.

Sinema demişken, Kutsal Damacana'yı sevsin.

Fenerbahçe'yi kıskanmasın. Maça gitmeme tavır yapmasın. Hatta çok istiyorsa gelsin birlikte gidelim.

Eli kalem tutsun. Duygularını yazıyla da düzgün ifade edebilsin. Bana sürekli okumam için yazılar yazsın.

Her açıdan rahat bir insan olsun. Kasılmasın, kasmasın.

Eh muhteşem olmasa da iyi sevişsin. Şişme kadın gibi yatmasın.

Yemek yapmayı bilirse ekstrası olur. Çağırsın beni et yemekleri yapsın falan. Ben çiğ köfte yoğururken de gelsin terimi silsin, rakı içirsin.

En önemlisi kafası bana gelirken boş olsun. Benimle tanışınca sadece ben olayım.

Edit: Aklıma sonradan önemli iki şey daha geldi. Sağlam geyik potansiyeli olsun. Bir de soğuk nevale olmasın, sevgisini göstersin, gelsin mıncırsın falan. Tamam mı canlar?

Daha yazdıkça çok çıkar gibi bu kadar yeter şimdilik. Zaten bunların hepsine sahip biri olsa daha başka madde yazmama gerek olmaz. Yeter de artar bile. Neyse, mimi de pasliyim bari. Ceren, Hich bi de Çarpık Pencere olsun.

ulusa futbol yorumlayış

Başbakan, cumhurbaşkanı vs ünvanları taşıyan insanların televizyonda futbol hakkında yorum yapması o kadar garip geliyor ki. Az önce gayrı safi milli hasıla, durmak yok, hizmet falan diyen adam şimdi "presi ilerde başlatmak lazım" "kondüsyon ister bu" gibi cümleler kuruyor. Garip geliyor işte bilemedim. Aha şimdi de "N'olcak Fenerbahçe'nin hali?" 'ne geldi konu. Ona da muhteşem yorumlar getiriyor. Garipsiyorum muntazaman.

Lefter'e Vefa


Grup CK önderliğinde Yoğurtçu Parkı'na Lefter Küçükandonyadis heykeli dikme hareketi başlamış. Destek olmak lazım.

Emmoğlu



Bu Fatih Erkoç çok güzel adam bence.

Rio De Senaryo

"Rio de senaryo", "Damla Sönmez bu şafak" gibi espriler yapan arkadaşlara sahip olmak ne büyük bir mutluluk kaynağıdır. Gülüyorum biteviye.

Bilmeyene not : Damla Sönmez yeni filmim Yarım'ın oyuncusudur. Hı Damla konusu açılmışken, bence insanlar deli. Facebook'ta Damla Sönmez adından bir sürü hesap var ve fakat sadece biri o haliyle. Bir insan neden Facebook'a girip de bir oyuncunun fotoğrafını adını koyup hesap açar ki? Çok seviyorsan bak hayran grubu falan açmışlar ona üye olursun. Çok ilginç, çok.

Yarım

Daha Mazorgazm'ın kurgusu bitmeden yeni projeye başladık, haydi hayırlısı. Yine ödev olarak başlayan bir projeyi kendime uydurup içime sinen bir senaryo çıkarttım ortaya. Sinopsis niyetine yazdığımı buraya da yazayım.

"Yarım; bebekken babası onlarla ilgilenmediği ve ona bakamayacağını anladığı için annesi tarafından yetimhaneye terkedilen bir genç kızın zorlu bir hayat yaşadıktan sonra huzura kavuşunca bir akşam yemeğinde kafasındaki anne ve baba figürleriyle hesaplaşmasının filmidir."

23 Nisan'a kadar bitmesi gereken bu filmi muhtemelen 23 Nisan'dan önce izleyebilirsiniz.

merlangius merlangius

Şimdi bilen bilir ben hobi olarak biyoloji okuyorum 4 yıldır. Yani tabi tam hobi diyemeyiz ales males bir işe yarar elbet istediğim bir bölümde yüksek lisans yapmak için. Neyse olay o değil de bu hobi çok yorucu ve sıkıcı olmaya başladı şu son dönemde. Eğlenceli olur diye deniz biyolojisi seçmiştim bu sene. Oşeanografi diyoruz biz ona kendi aramızda. İlk dönem kör topal geçti bitti. Balık çizmekten kesmekten evde balık yiyemez oldum. Rakı-balık olsa yerim ama o ayrı. Bu dönemse iyice saçmalaştı laboratuarlar. 20 yıllık kılçıkta omur saymak, kumun içinde bit kadar canlı aramak kulağa da hiç eğlenceli gelmiyordur eminim ki yapması da inanılmaz sıkıcı. Sevgili asistanın "Ben tezimi hazırlarken 44954ı54504 tane kertenkelenin omurunu saymıştım." demesine allah akıl fikir versin diyebildim sadece.

Yok arkadaş böyle olmayacak bitse de gitsek artık. Bir de ben sıkılıyorum ya.

Bir de Wipe Out pek eğlenceli bir program. Sıkıntıyı bir nebze alıyor tavsiye ederim.

Mugil cephalus'un kefal olması ne kadar doğalsa Trachurus meditterraneus'un istavrit olması o kadar ilginç.

Öptüm bay.

kordon blö

İnsanın sıkılmayagörsün canı, cordon bleau yerken soyulur damağı.

10 lira

10 lira para üstünü önünde 10 lira duruyorken bir adet 5 lira ve 5 adet 1 lira halinde veren akbil gişesi memurunun psikanalitik incelemesini yapmak lazım.

Sokak Kedisi

Bir sokak kedisi düşünün. Belki sokakta doğmuş, belki bir eve doğumgünü hediyesi olarak alınıp sonra sokağa atılmış ama sonuçta sokak kedisi işte. Uzun zamandır sokakta yaşıyor. Çöpten bulduklarıyla karnını doyurmaya çalışıyor, insanlara yaklaşmaktan korkuyor fakat çenesinin altının kaşınması, başının okşanması için dayanılmaz bir istekle yanıp tutuşuyor bu kedi. Avare avare dolaşırken sokakta bir taşın üstünde oturan bir kız görüyor.

Çaktırmadan kızın yanına yaklaşıyor kedi. Önce bir iki miyavlayıp kıza gözlerini dikerek bakıyor. Kız kediyi farkedip gülümseyince kedi de cesaretlenip kızın bacaklarına sürtünerek gezinmeye başlıyor. Kız sevgi dolu bakıyor kediye. Önce elini uzatıp başını hafif hafif okşuyor kedinin. Çenesinin altını da bir süre kaşıdıktan sonra kediyi kaldırıp kucağına alıyor. Sokak kedisi belki de doğduğundan beri ilk kez bu kadar mutlu. Sıcak bir kucakta oturuyor ve sevgiyle okşanıyor. Uzun zamandır hep bunu istemişti.

Bu sevgi dolu dakikalar sürerken kızın telefonuna bir mesaj geliyor. Daha önce evden kaçan kedisi bulunmuş. Kız apar topar kucağındaki kediyi yere atıp evine koşmaya başlıyor. Sokak kedisi kızın arkasından bakakalırken üzüntüyle miyavlıyabiliyor sadece kesik kesik. Kuyruğu yere sürtüyor, bıyıkları düşük.

geri geldim gibi değil gibi

Profili yeniledim biraz, kendi fotoğrafımı koydum falan. Geri dönüş gibi oldu da yine çok sık yazmayabilirim, kısmet. İçimden pek birşey yazmak gelmiyor bu aralar ki aslında yazmam gereken şeyler de var. Nasıl olacak bilmiyorum. Neyse aha dedim oraya iletişim güzel şeydir bence.

Hı bi de geçenlerde İstiklal'de yürürken İtalyan turiste "Oooo Buffon, Totti" diye yavşayan yurdum abazası gördüm ki helal olsun abi dedim.

Bir süre birşey yazamayabilirim. Kendinize iyi bakın.

önemsememem lazım

Önemsememem lazım, önemsememem lazım, önemsememem lazım, önemsememem lazım.... Bin kere söylersem olur belki. Ne demişti Wristcutters'da Tom Waits ya da o dememiş de olabilir benim aklımda öyle kalmıştır ama neyse "Mucizeler ancak önemsemediğinde gerçekleşir."

Yine Survivor

Az önceki yazıyı yazarken daha doğrusu başlığı atarken düşündüm bayağı da neden survivor da surviver değil? Yazı yazana writer, şarkı söyleyene singer falan deniyor da neden hayatta kalana surviver denmiyor acaba? Ha yine bunu yazarken de aklıma geldi de yine bu şekilde actor de varmış. Bu yabancı dil olayı çok kafa karıştırıcı. Fransızca'nın Le, La şebekliğine hiç değinmiyorum. Şu Esparanta mıydı Esparantu muydu neydi o da tutamadı ki tüm dünya bir olsun, kavram kargaşaları yaşanmasın.

Survivor

"10 yıldır sörvayv etmeye çalıştım İstanbul'da"

Tuba Ünsal az önce Sade Vatandaş programında bu kelamları etti de paylaşmazsam çatlardım. Helal olsun sana Tuba. Senin için çok hard bir dönem olmuştur aym şur. Umarım gelecekteki layfında daha büyük saksesler elde edersin. Keep walkin.

boş

Birşey yazarsam çok kötü, çok depresif şeyler yazacağım. En iyisi hiçbir şey yazmamak.

köprü demirine tutunmuş ağlıyordu

Bugün Boğaz Köprüsü'nde intihar etmek için kenara çıkmış, ağlayan bir adam gördüm. Hep haberlerde görürdüm onları. İlk defa böyle kanlı canlı oldu. Bilmiyorum noldu sonra attı mı kendini atmadı mı. O an pek önemsemedim neden oraya çıktığını, ne dertleri olduğunu düşünmedim belki de. Fakat şimdi ben de pek farklı hissetmiyorumdur belki de ondan. Sadece ben köprüye çıkmam.

13

Hayatı loop yapma imkanı olsa şu son 13 günü loopa alır, tekrar tekrar yaşardım.

Thick As Thieves

En son Thick As Thieves olmak üzere birçok soygun filmi izledim. Yeri geldi bir bankayı, yeri geldi bir kumaraneyi, zaman zaman da sanat galerisi, müze gibi yerleri soydum filmdeki karizmatik ve izleyicide ilk bakışta sempati uyandıran hırsızlarla birlikte. Soygun filmlerinin böyle de bir garip durumu vardır tabi. Adamlar özünde hırsız, yani çok basit bir anlatımla birinin ister emeğiyle olsun ister türlü alavere dalavereyle olsun kazandığı parayı haksızca onun elinden alan insanlar. Fakat bu adamları bize öyle gösteriyorlar ki sevip sarmalayasımız geliyor elin hırsızlarını. Kasaya girdiklerinde seviniyor, çıktıklarında sanki gelip çaldıkları milyon dolarlardan üç beş de bize atacaklarmış gibi mutlu oluyoruz. Bunda tabi oyuncu seçimi de önemli. Brad Pitt, Jason Statham gibi ağabeylerin yerine gidip Erol Taş'a banka soydursanız pis hırsız damgası yerdi Erol Amca.

Neyse diğer bir değinmek istediğim konu da, şu filmleri izledikten sonra bu tür mekanların güvenliğinin nasıl olduğu konusundaki merakım. Yani ben hiç bir kumarhanenin güvenlik merkezini görmedim, kasaya girilmesin diye ne tür alengirli sistemler kurmuşlardır bilmiyorum ama benim bir kumarhanem olsa kesinlikle güvenlik kamerasıyla kasanın içini dışını izliycek diye bir adam tutmazdım. O adamı baştan aşağı ağır silahlarla donatır kasanın önüne oturturdum. Nasıl olsa bizim zeki soyguncularımız güvenlik kameralarının sistemine girip bir şekilde önceden çekilmiş görüntüleri izletebiliyorlar o saftirik güvenlikçiye. Diğer düşüncem de şu hareket algılayan lazer dalgalarıyla ilgili. Şimdi bu lazerler neden sürekli oynar ordan oraya halen çözebilmiş değilim. Ben olsam komple içeriyi birer santim arayla lazerle donatırım, sonra capuera (nasıl yazılıyor bu?) mı yapıyor samba mı napıyorsa yapsın giremez hırsız arkadaşlar. Daha pek çok şey yapılır da tabi el,ses,retina taraması falan en standartları onları söylemeye bile gerek yok ki onları geçmenin de yolunu buluyorlar. Farklı şeyler düşünmek lazım.

Filme geri dönersek, Morgan Freeman ve Antonio Banderas var diye izleyeyim dedim. Bir de soygun filmi falan her halükarda eğlencelidir. Fakat çok boş vaktiniz yoksa boşverin izlemeyin. Bunca yıldır çekilen sonu şaşırtmalı soygun filmlerine hiçbir yenilik getirmeyen, oyunculukların iyiliğinden puan kazanmaya çalışan ve alelacele sonunu bağlayıp bitiren "eeeh" dedirten bir filmdi Thick As Thieves.

Rüya Bilmecesi 15

Rüyamda 8 yıllık ilköğretimimi okuduğum Ziya Gökalp İlköğretim Okulu'ndayım. Koridorlarında geziniyorum bir süre. Müdür yardımcısının kapısını çalıyorum, bana bir tutanak gibi birşey veriyor ve "Hadi yeni hocanız geldi sınıfa git." diyor. Gidiyorum sınıfın kapısını çalıp giriyorum içeri.

Öğretmen masasında sarı uzun saçları, kahverengi güneş gözlüğü ve dudaklarının yanından çeneye doğru inen bıyıklarıyla Mickey Rourke oturuyor. Rüyanın bundan sonrası tamamen İngilizce geçiyor da ben şimdi çevirip Türkçe yazacağım uğraşmamak için. Ben Mickey'i görünce "Hey Ram!" diye bağırıyorum. Son filmi The Wrestler'ı çok sevdiğimden ve ordaki karakteri Ram lakaplı Randy olduğundan etkilendim sanırım. Wassup Randy falan da diyorum çünkü kendisine. Sonra bir süre The Wrestler üzerinden muhabbet dönüyor. Ram karakterinin ne güzel yazıldığını kendisinin ne muhteşem oynadığını falan anlatıyorum. Rumble Fish ve Sincity'de de çok iyiydin ama burda aşmış gitmişsin diyorum özet olarak kendisine.

Sonunda Mickey teşekkür ediyor bana ve eğlence olarak Randy "The Ram"'in meşhur keçi vuruşunu yaparmış gibi yapıyor bana. Mickey Rourke'la şakalaşıp kakakara kikiri yaparken uyandım ve gülmeye devam ettim. Bu ara zaten genelde gülüyorum. Rüyalarımda bile.

Ne Var Ne Yok

Mazorgazm'ın son çekimlerini Pazartesi yapıyoruz ve zorlu bir kurgu süreci başlıyor. Şimdilik kamerada görünen görüntülere göre bana göre güzel belki genele göre güzel olmayabilecek bir film çıkıyor ortaya ama güzel ya da çirkin ilginç bir film olduğu muhakkak.

Mutluyum bu aralar fazlasıyla. İşler genel olarak istediğim gibi gidiyor. Bir de ödevler olmasa falan ne de güzel olurdu. İki gündür uzun uzun uyuyabilecekken haber montajı ödevi yapmak için kalkıp kurguya gidiyorum. Çok da sıkıcı. Görüntülerden eğlenmeye çalışıyorum. Ropörtajlar mesela pek eğlenceli.

Kendime vakit ayırmak demek Nisan'a vakit ayırmak demek oldu son zamanlarda ve bundan çok memnunum.

bardak dolu.

Bir bardağımız olsun,
Hep dolu kalsın,
Dudak payı bırak bana öpmem için
Hem bardağı hem seni.
Ama seni daha çok.

Lazım

Nazal Öncel diyor ki "Seni bugün görmem lazım..."

Ben diyorum ki "Seni her gün görmem lazım..."

Pilates ya da Plates öyle bişey.

Bir plates çılgınlığıdır gidiyor. Ya da pilates bilemem. Patates. Neyse. İyi birşey mi kötü mü bilmiyorum yapmadım etmedim. Topunu da sadece Akıllı Tv'de gördüm. Millet duvara atıp kafasına sektiriyordu falan. Bayanlarımız fena sardı bu plates (pilates?) mevzuna. Faydalı birşeyse sarsınlar tabi de komik geliyor sağda solda pilates muhabbeti duymak. Faydalı değilse de hep Ebru Şallı'nın başının altından çıktı bu iş. Ebru bu millete iyilik mi ediyorsun kötülük mü bilemiyorum.

jivanji hot coter

Elime elinin kokusu sinmiş. Kokluyorum.

Beyoğlu 1. Noteri

Ben bugün noter gördüm. Hem de birinci noter. Bayağı bildiğiniz noterdi ne ilginç di mi? Hayatımda ilk kez notere gittim de o yüzden böyle bi ilginç geldi. Noterler pek eğlenceli yerlermiş bi de. Sürekli bi dava-tanık-beyan-tasdik kelimeleri havada uçuşuyor. 15 yaşında kırmızı yüzlü çocuklar şarkı sözü tasdik ettirmeye geliyor. Bir yandan da para kazanıyorsunuz işte. Ne eğlenceli. Nasıl noter olunuyor merak ettik Ceren'le. Araştırmaya da üşeniyorum belki bilen vardır da yazar buraya. Ha bir de ben 1. Noter olsam 15. yi arayıp "Hahaa naber lan en birinci noter benim." derdim.

 


Templates Novo Blogger 2008