Geliyoruz

Vefaspor 3. lige terfi maçları öncesindeki ilk hazırlık maçını dün Zeytinburnuspor'la Zeytinburnu'nda yaptı. 1-1 sona eren maçta Vefaspor'da özellikle eski Fenerbahçe ve Antalyaspor'lu Burhan tecrübesiyle güven verirken defansın göbeğinde Kamil de sağlam oyunuyla dikkat çekti. Takımımız son derece güven veriyor. 100. yılımızda 3. lige çıktığımızı görmeyi çok istiyoruz. İnanıyoruz, başaracağız, GE-Lİ-YO-RUZ.

Kaptan

Alessandro De Souza

Şampiyonluk


Evet şampiyonluk yine birileri için yarınlara kaldı. Fenerbahçe'miz dünkü maçta istediği gibi oynadı rakibiyle. Sahada takımımız coşarken tribünde de seyircimiz coşuyordu. Nerdeyse bütün maç Fenerbahçe tezahuratları dinledik televizyondan. Başta kaptanımız olmak üzere tüm takıma , Zico ve ekibine, oraya giden tüm taraftarlarımıza helal olsun. Demirören'e de içten sevgiler, şu finansal olarak zorlandığım günlerde 60 milyon bilet fiyatı çekip beni tv başına diktiği için.

Rüya Bilmecesi 4

Önceki yazıda bahsettiğim rüyayı gördüğüm günün gecesindeki rüyaya geçelim.

Felaket senaryolu çok rüya gördüm şimdiye kadar. Belki distopya merakımdan da olabilir ama bu seferki de oldukça garipti. Rüyamda bomboş sokaklar ve terkedilmiş evlerle dolu bir İstanbul' dayım. Sokaklarda bir süre geziniyorum. Etrafta bir tane insan yok. Evlerin hepsi harap bir halde, camları kırık, yer yer yıkılmış. Sanki bir nükleer savaş sonrasındayım. Havada garip bir deniz kokusu var ve yerler de ıslak. Neden yalnız olduğumu, neler olduğunu düşünüyorum. Sonra bir sigara yakmak için paketi çıkardığımda sigara paketinin içinden ufacık katlanmış bir harita çıkıyor. Haritayı açıyorum, Türkiye haritası. Türkiye haritası ama İstanbul bir tuhaf. Normalden çok daha ufak bir kara parçasıyla gösterilmiş ve Marmara Denizi'yle Boğaz adeta İstanbul'u işgal etmiş. Bunu görünce ne olduğunu hatırlıyorum. "Doğru ya, tüm şehri boşaltmışlardı. Marmara'nın su seviyesi yükselicek, büyük fırtınalar olacak, tüm şehir yerle bir olacak diyorlardı." diye düşünüyorum. Tam o anda adeta flashback giriyor. Televizyonda otobüslere, uçaklara binen insanlar görüyorum. Dev dalgalar Boğaziçi Köprüsü'nü yerle bir ediyor. Hayatımda görmediğim şiddette bir yağmur yağıyor. Flashback bitiyor, yine boş sokaktayım. Tam "Peki ben niye buradayım? Nasıl sağ kaldım?" diye düşünürken uyandım.

Bu rüyanın devamını görmek istiyorum. Yalnızlık hissimin bilinçaltıma başka nasıl yansımalar yapacağını çok merak ediyorum.

Rüya Bilmecesi 3

Evet, mümkün olduğunca hatırladığım saçma rüyalarımı gördükçe buraya yazacağımı söylemiştim. Dün gün içinde önce öğleden sonra uykusunda sonra da gece gördüğüm rüyalarla devam edelim bir nevi yazı dizisine.

Öğleden sonraki rüyamda her zaman gittiğimiz bir cafedeyim arkadaşlarımla. Otururken birden nedenini anlamadığım bir şekilde birileriyle kavga çıkıyor. Ölümüne kavgaya giriyoruz. Bu arada cafe normalde 2. katta olmasına rağmen rüyamda giriş kattaymış. Kavga ettiğimiz grup camı kırıp dışarıya kaçıyor. İstiklal Caddesi'ne doğru kovalamaya başlıyoruz onları. Etrafta da bir sürü köpekli polis var. Biz bunları kovalarken polislerden hiç biri müdehale etmiyor. Sonunda köpeklerden biri sahibinden kurtulup beni kovalamaya başlıyor. Bir süre kaçtıktan sonra yakalanıyorum paçadan. Köpek beni paçamdan ısırarak yere düşürmeye çalışırken "Poliiiis, poliiiiis" diye tiz bir sesle bağırıyor. Yere düşüyorum ve bir anda görüntü değişiyor. Başka bir sokakta okuldan iki arkadaşımla yürüyorum gayet sakin. "Of şimdi bir katmer (Fıstıklı Antep tatlısı) olsa da yesek." dediğim anda uyandım. Uyandığımda çok açtım.

İnleyen Nağmeler, Ruhumu Sardı


Not: Fotoğraf "Grup CK" 'nın sitesinden alıntıdır.

Terbiye Edildi

Fenerbahçe'miz 76 - 72 Galatasaray

Mektup?

Metup yazmam gerektiğini söylemiştim Düz Yazı'da. Artık yazmama gerek yok sanırım. Yine de bir şeyler var anlatılması gereken. Eksik olan veya olamayan. Tamamlamak, tam anlamak, tam anlatmak lazım bazı şeyleri.

Artık yazı türlerine de gerek yok. Sözlüye kalkmış bir öğrenci çekingenliği ve heyecanını yaşadıktan sonra ağzıma -aklıma- geleni söyleyebilirim. İnsanlar konuşa konuşa.

Terbiye Vakti

Her Galatasaray maçından önce deriz terbiye vakti geldi diye. Ne de olsa hepimiz birer aslan terbiyecisiyiz. Ama sanırım hiç bugünkü maç kadar uymamıştı bu terbiye vakti. 3 buçuk saat kadar sonra Fenerbahçemiz basketbolde Galatasarayla karşılaşacak. Terbiye vaktinin neden bu kadar uygun olduğuna gelirsek, ilk maçta olanları hatırlamak gerekiyor. Hani o maçı kazanması kesinleştikten sonra basketbol deyimiyle "Koyduk Molası" veya "İbne Molası" diye tabir edilen molayı alan Murat Özyer'i ve adeta kuduz bir it gibi salyalar saçan Hüseyin Beşok'u unutmamışızdır aslında herhalde. Hüseyin maalesef bugün salonda olamayacak. Murat Bey'e gereken ilgiyi gösteririz. Biletimizi aldık maç saatini bekliyoruz. Haydi rastgele.

Fotoğraf belki de uymadı içeriğe ama koyasım geldi.

Body

Birşeyi şarkı isimleriyle anlatmak.

Don't you want somebody to love?

Everybody need somebody to love.

Futbol

İzlemesi eğlenceli de bir daha oynamaya yanaşmayacağım. Öldüm ulan!

Düz Yazı

Çok fena halde bir şeyler yazasım var. Edebiyattaki yazı türlerini gözden geçiriyoruz.

Şiir beceremem.

Öykü olabilir evet, fakat yazmak istediğim tarzda öyküler de yazamam. Benim öykülerim B tipi Amerikan filmi ya da depresif bir bağımsız film öyküsü olur. Yazmak istediğim tür daha farklı.

Makale, fıkra, deneme zaten kafadan kaybediyor.

Roman yazacak kadar sabırlı değilim. Aslında sabırlıyım da anlattım onu bi önceki postta. Öyle işte.

Fabl, kıssa; olmaz. Kimseye ders verme niyetim yok. Zaten hiç ders verici biri olmadım. Kendi kendime ders alışverişi yapasım var. Kendi içimde.

Biyografi, anı, gezi yazısı gibi şeyler için çok gencim. Zaten içimdeki yazma isteğinin konseptine çok alakasızlar. Daha soyut şeyler anlatasım var.

Masal gibi bir hayatım olsa masal yazabilirdim. Şu an masal yazsam herhalde o masalı dinleyen çocuklar ya delirip annelerini öldürür ya da kabustan kabusa cirit atarlardı.

Günlük zaten yazıyoruz işte adına blog demişler.

Mektup. Evet, bu güzel. Bir ara mektup yazmam lazım. Göndermesem de yazmam lazım. Alıcısı belli ama söylemem. Adres kısmına Orta Dünya yazsam yeter.

Sabır

Aynı anda hem sabırlı hem sabırsız bir insan olabildiğimi farkettim. Bir şey olsun diye sabırsızlanıp elimden geleni yapmaya çalışırım. Olur, bu sefer o şeyin devamının olabilmesi için sabırsızlık içerisinde sabırla beklerim. Beklerim, olacak mı bilmeden. Olursa eğer, sabrımın meyvesini mi almış olacağım yoksa sabırsızlığımın cezası mı gelecek ardından bilmiyorum. Çok karışığım bu aralar günlük çok. Allah sabır versin derler ya. Bana kim ne versin? Biri bi selam versin mesela?

Çatalını Göster

Evet Lost s04e08'i izledikten sonra bölümde 2 yerde oha diyebildim sadece ki bu da vasat bir Lost bölümü olduğu anlamına gelir. Nerde o eski şaşkınlıklar? Nerde o Desmond bölümleri? Neyse efendim şaşırdığım şeylerden birini spoiler olmamak için söylemeyeceğim de bunu herkes görsün. Rahmetli Naomi'yi saygıyla anıyoruz.

Rüya Bilmecesi'ne Devam

Yine acayip rüyalar silsilesi birbirini kovalıyor. Artık her hatırladığım rüyamı buraya yazmaya karar verdim. Unutmak istemiyorum bu rüyaları.

Bu seferkinde okuldan bir arkadaşımın evindeymişim. Evde onun dışında babası ve tanımadığım bir kız daha var. O tanımadığım kızla balkonda sohbet ediyorken hafiften bir deprem başlıyor. İçeriye, mutfağa kaçıyoruz. Mutfakta baba var. Deprem şiddetini artırıyor. Mutfak camından evin yana doğru devrildiğini görüyorum. Ev yıkılırken kafamızı falan koruyoruz. Etrafa yuvarlanıyoruz. Sonunda apartman yere çarpıyor. Toz bulutu kalktıktan sonra bakıyoruz ki enkaz altında kalmamışız. Kırılmış olan camdan çıkıyoruz ki karşımızda apartmanın çıkış kapısı var. Dışardan koşarak kapıcı geliyor kapıyı açıyor hemen dışarı kaçıyoruz.

Arkadaşım apartmanda kalıyor. Babasına onun gelmediğini anlatmaya çalışırken bizi zorla arabaya bindiriyor. Bu sırada da sürekli "Tapınağa gitmemiz lazım! Tapınağa gitmemiz lazım!" diye bağırıyor. Arabaya biniyoruz, birden bire İstanbul'da değil de sanki Hindistan'da bir yolda gitmeye başlıyoruz. Sonunda "Manyak mısınız ulan" diyip iniyorum arabadan. İnince tekrar İstanbul'da oluyorum. Hemen telefonumu çıkarıp eskiden benim için çok değerli olan bir insanı arıyorum. İyi olduğunu öğrenince rahatlıyorum. Telefonu kapatınca annem arıyor. Evimizin bir kısmının yıkıldığını ama tam yıkılmadığını söylüyor. Çadır almışlar bir de nasıl kurucaz bunu sen bilirsin diyor. Gayet normal bir şey yapıyormuş gibi telefonda anneme çadır kurmayı anlatıyorum.

Anlamıyor bir türlü. Neyse tamam geliyorum diyip kapatıyorum telefonu. Eve giderken rüyaya ilk başladığım yıkılmış evin önüne geliyorum. Enkaza dalıp arkadaşımı kurtarmaya çalışıyorum. Koca koca taşları betonları kaldırıp fırlatıyorum. Sonunda arkadaşımı kurtarıyorum. Sarıldığımızda uyandım.

The King

Willie "The King" Solomon

Koymuşum Tau'suna Siena'sına

Ne denebilir ki? Umutsuzdum maça giderken. Yeniliriz kesin, Rytas da yenilse bari diyordum. Fakat bizim çocuklar çubuklunun hakkını vermeyi kafalarına koyarak çıkmışlar maça. Adeta parçaladık Tau'yu. Biz tribünde, onlar sahada ölümüne mücadele ettik. Futboldan sonra basketbolda da çeyrek finale kalmayı hep beraber kutladık.

Sırılsıklam Olsun O Forma

Bu akşam basketbol erkek takımımızın belki de en önemli maçı ya da maçlarından biri oynanacak. Rakip futbolda olduğu gibi burda da bir İspanyol. Hava atışına sayılı saatler kalmışken pek umudum olmadığını da belirteyim. Zira rakip fazlasıyla güçlü. Fakat ne olursa olsun maçın sonunda sırılsıklam olsun o forma yeter bana. Futboldan sonra basketbolda da bir çeyrek final gelirse tabi ne ala. Neyse, tüm kırgınlıkları dolaba kaldırdık bugün. Çubuklu'yu yalnız bırakmak olmaz.

Nasıl Yani?

Bugün İstiklal Caddesi'nde Tünel'den meydana doğru yürüyorduk ki Galatasaray'a yaklaşmışken ilerden gelen değişik sese önce bir anlam veremedik. Ses yaklaştıkça farkettik ki bu ses bilidiğin koyun meelemesi. Nasıl yani falan derken bir de baktık ki bir adam pırıl pırıl bir koyuna tasma takmış gezdiriyor. Şimdi bu adam bu koyuna nasıl bakıyor? Evde beslemiyordur herhalde, salonda misketler falan görmek hoş olmazdı. Bahçeli evi varsa bahçeye bağlıyor desek, ben güvenemezdim hırlısı var hırsızı var. Çalarlar sonra mangalda kızarır falan. Çok ilginç olaylar çok.

Biletix

Sevgili Biletix,
Cevahir'deki şubenizi biraz daha gizli bir yere koymanızı tavsiye ediyorum. Şu anki yeri yarım saat arayıp 3 görevliye sorunca bulunuyor. Biraz daha heyecanlı olsun hatta şifreli bulmacalar falan çözelim yerini bulabilmek için.

Rüya Bilmecesi

O kadar acayip rüyalar görüyorum ki birkaç gündür, uyandığımda herşeyiyle hatırlasam mükemmel senaryolar çıkar. Önceki rüyamda bir grup arkadaşımla denizin ortasındaki bir petrol istasyonuna konan bombayı etkisiz hale getirmek üzere yüzüyorduk. (Bu rüyada yanımda olan arkadaşlarımdan birine söylediğimde aldığım cevabın -Bikinim nasıldı? olması da ayrı bir nokta. Seviyorum ama onu.)

Neyse dünkü rüyamın olay örgüsünü hatırlayamıyorum. Fakat hatırladığım birbirinden kopuk sahnlerden birinde Ali Kırca bir pastanede bana profiterol satmamakta direniyor. Çikolataya ihtiyacım var diye ağlıyorum. Acıyor "Hadi al, yazık." diyerek kalp şeklinde ufak bi çikolatayı bana doğru atıyor. Uyanmama yakın gördüğümü hatırladığım başka bir sahnede ise aşırı görkeml bir caminin içindeyim. İnsanlar namaz kılarken ben laptop açmışım kucağıma yüksek sesle müzik dinliyorum. Arada namaz kılanlara bakıyorum ki aralarında bir sürü palyaço kıyafetli insan var.

Rüyalarıma tabir yapabilecek olan varsa beklerim.

Tello

Yemeni bağlamış Tello başına.

Hısım

İnsanlar birbirini bu kadar tanımasın. Bu kadar ilginç tesadüfler yaşatmayın bana. Hayret bir şey. Ya da artık ben mi birbiriyle alakası olmayacak insanlarla mı tanışsam? Zaten derler ya dünya üzerindeki herkesle tanışık çıkmak için belli bir sayıda adım varmış diye. Ben adımını saymadım ama İstanbul'da 17-22 yaş arası belli bir sosyo-kültürel düzeydeki herkes birbirini tanıyor.

Bi Tur

3. Türsel yakınlaşmalar...

-Somebody told me you had a boyfriend who looks like a girlfriend.
-Eee?
-Bi' tur versene.

Beirut

Birkaç gündür fena halde taktım bu gruba. Tamam, çoğu kişi daha önceden hastası olmuş olabilir. Ben geç farkına vardım bu güzelliğin. Ayrıca bir grup müziğine ancak bu kadar uyan bir isim seçebilirmiş. Balkan ezgileriyle ağlayan şarkılarına inceden Beyrut'un hüznü karışmış. Ne de güzel olmuş.

Stress

Mesela birisiyle konuşmayı çok istiyorum. Uzun zamandır konuşmamışız, görüşmemişiz. Ama istiyorum ki yeniden konuşalım, hiçbir şey olmasa geyik yapalım, saçmalayalım, gülelim. Dedim ya uzun zamandır konuşmamışız. Olmuyor. Konu açacak laf bulamıyorum. Sorduğum devamı gelmesi imkansız sorular da cevabını bulunca sohbet ebediyen kitleniyor. Devamlı konuştuğum kişilerle yaptığım gibi konuşacak konu bulamayınca saçmalayabilme lüksüne de sahip değilim. Bu durum üzerimde aşırı bir stres oluşturdu. Eskiden konuştuğum herkesle yeniden yakın olabilmek istiyorum.

Günün şarkısı Nilüfer'den geliyor. Yine yeni yine yeni yine yeni ....

Partizan

Dün Disco Disco Partizani çalarken farkettim ki görünüşü, hali, tavrı ne olursa olsun her Türk kızının içinde fingirdek bir Anadolu kadını var.

Woo Hoo

Kurulmalarından bu yana pek fazla vakit geçmemesine rağmen bir sürü konser veren Woo Hoo grubunu dün akşam sonunda izleyebildim. Pek eğlenceliler. 90'lar ve öncesinden bir çok pop şarkısını güzelce yorumlayan, dans ettiren, eğlendiren 5 kız. Fırsat bulursanız gidin, izleyin efendim. Bu yazı da böyle bir reklam olsun. All That She Wants, Daddy Cool falan dinlerken hatırlarsınız.

Şanslı

Dün akşam ve özellikle bu sabah olanlardan sonra bütün gün "Bu aralar ne kadar şanslıyım." diye gezinirken bu düşüncem bir kuş tarafından onaylanarak koluma mühürü vuruldu. Piyango tarzım değil. Haftasonu bi altılı yapmak lazım.

Sitem

Daha sana sevgilerimi iletmemin üstünden 1 gün geçmeden yağmur altında beraberimde 50-60 kişiyi 45 dk bekletirken 1 tane 93T getiremeyip 7 tane 87 gelmesine göz yumdun İETT. Ayıp ettin.

Hazır konu otobüslerden gidiyorken otobüse arkadan veya ortadan binenlerin akbil ve para trafiğinde basamak olmaktan gına geldi. Niye hep ben lan?

Ay Lav İETT

Bugün akşam trafiğinde normalde 1.5 saat sürecek yolu sadece 29 dk da alan şoför gibilerini istihdam ettiği için İETT'yi çok seviyorum. Adam resmen çevre yoluna daldı. Mecidiyeköy'den Haliç'e kadarki durakları sallamadı 80-90 la uçtu. Frenin varlığını biri inmek için tuşa basınca hatırladı. Tipi de baya Recep İvedik'e benziyodu. Lan yoksa? Şahan?

Gittik gittik geldik...

Az önce İstanbul'da kıçımla yaptığım ölçüme göre 5 şiddetinde deprem oldu. Yine aynı cihaza göre 10 saniye civarında sürdü.

Edit: 4.8 dediler. Evet kıçımda sismograf var.

Zenden

...Asla hayır deme. Herkese bahset. Zenden, benden, bizden.

Karıştırma!

*Fotoğraflara resim denmesin.
*Kontöre kontür denmesin.
*Avustralya ile Avusturya karıştırılmasın.
*Yalnız ile yanlış doğru yazılsın.
*Göz var izan var. Nizam var denmesin.
*Şarj, şarz meselesine değinmeye bile gerek yok.
*Ukranya diye bir ülke yok. Onun adı Ukrayna.

Traş

Ne çok uzadığı için, ne çirkin olduğu için ne de rahatsız ettiği için değil de can sıkıntısından sakal traşı olmak.

Sıkıntı

Evde sıkılıp da dışarı çıkmak istediğinde çıkacak birilerini ve bir yeri bulamamak ne sinir bozucu birşeydir.

Koller

Koller ve sağırlar birbirini ağırlar.

Ceviz Ağacı

Ben bir eksik notayım cenaze marşında.
Ne sen bunun farkındasın,
Ne de Chopin farkında.

Civilization

Geçen gün Civilization 2'yi indirdim ve yıllar sonra oynamaya başladım. Sadece 15 mb boyutundaki bir oyun bu kadar eğlenceli olabilir mi? Saatlerce oynasam, uyumadan günlerce oynasam sıkılmam gibi geliyor. Çok özlemişim seni Civilization. Tekrar hoşgeldin hayatıma.

Benitez

Benitez saldılar, o kaldı içerde. Çok sonra duydum ki Yozgat'da sürgünde

Lost s04e06

Lost'un 4. sezon 5. bölümünden sonra bu 6. bölümü izlemek adeta Keira Knightley'le seviştikten sonra masturbasyon yapmaya benzedi.

Veron

Veron'la kardeş olaydım. Ağan kim? Paşan kim? Hanım kim?

Running Up That Hill

NTV'nin Savaş isimli güzel belgeselinin reklamında çalan şarkı olan Running Up That Hill'e hayran oldum. Placebo'ya karşı hiç hoş duygular beslemem ama bu şarkıyı mükemmel coverlamışlar. Keşke daha önce keşfetseydim bu şarkıyı.

Bierhoff

Bierhoff çeksem karşıki Milan yıkılır.

Sevmişim Seni

Sevmişim seni,
Herşeyden fazla,
Ölünce Fener yazsın mezartaşıma.
Tek gerçek sensin,
Yalan dünyada,
Koymuşum Cimbom'una Beşiktaş'ına.

http://www.youtube.com/watch?v=5Bnv9ybMEsQ

Çok beğendiğim bir yeni beste. Umarım yaygınca söylenir. Caferağa'da çok güzel söylendi ama Abdi İpekçi'de insanlar ezberleyemedi sanırım. Bir de hangi şarkının melodisi bu delireceğim günlerdir.

Güzel olan...

Ne zamandır bu konu hakkında yazmak istiyordum. Bugüne kısmetmiş. Şu son günlerdeki aşırı mutluluk ve gururun etkileri de gözlenebilir yazıda, belki de daha iyi olur. Evet arkadaşlar; bugünkü konumuz takım sevgisi. Kalem kağıt çıkartın isteyen not alabilir.

Bir çok kişiye saçma geldiğine şahit oldum bu bir takıma gönülden bağlı olma durumunun. Düşününce saçma yönleri var elbette. Daha önce milyonlarca kez söylendiği gibi parayı kazanan futbolcular, yöneticiler vs bize ne oluyor? Para kazanmadığımız gibi cebimizdeki parayı yatırıyoruz bu aşka. Fakat her şey parayla ölçülmüyor. Sevgilinizle size faydası var diye mi sevgili oluyorsunuz? Ha tabi öyle yapan vardır salt sex amaçlı mesela. E bu taraftarlar arasında da öyle rantçı kesimler mevcut fakat anlattığım sevginin onlarla uzaktan yakından alakası yok.

Bir takıma bağlanmak, onunla yatıp kalkmak, stad stad - salon salon koşturmak , her zaman her yerde en büyük dediğin renklerin her zaman her yerde yanında olmak bana göre şu meşhur aşk destanlarındaki sevgililerin birbirlerine bir parça mazoşistçe duydukları aşkın tam karşılığıdır. Atkımda yazdığı gibi "Güzel olan aşk değil, peşinde koşmaktır." Aşkın peşinde ordan oraya koşarken bir bakarsınız gecenin bir körü soğukta pankart boyuyorsunuz, bir bakarsınız ıssız bir gecede eski bir otobüste deplasmana gidiyorsunuz, bir bakarsınız alakasız bir yerde parmaklarınızla ritm tutarak yeni tezahurat yazmaya çalışıyorsunuz.

Tüm bunları yaparken "Napıyorum, ben manyak mıyım?" diye sormazsınız kendinize. Çünkü manyak değil aşık olduğunuzu bilirsiniz. Ben de aşığım. Şimdiye kadar belki de hiçbir insana aşık olmadım ama doğduğumdan beri sarı-laciverte aşığım. Hiçbir zaman aşkımdan pişman olmadım. Tabi herkesin sevdası kendine güzel, kendine en büyük gelir. Çok kötü dönemlerini de gördüm sevgilimin, çok zor durumlarını. Hiç bir zaman vazgeçmedim normal bir aşığın yapacağı gibi. Şimdiye kadar hiçbir olay veya kimse beni mutluluktan ağlatamamıştı. Ta ki 2 gün önce gece 00.30 civarında Volkan o penaltıyı kurtarana kadar. Belki de benimle aynı anda binlerce insanın yanaklarından akan yaşlar ilk defa bu kadar gurur doluydu. Sonsuza kadar bu sevdayla yaşayacağımı bilmek beni ne kadar mutlu ediyorsa bu güzelliğin farkında olmayan insanlar da o kadar üzüyor. Keşke herkes rengi ne olursa olsun bu aşkı yaşayabilse.

Bikini

Sayın Dr Ahmet Çakar; bikini giymeseniz de olur. Biz yine de mutluyuz, gururluyuz. Ne gerek var en azından gözlerimizin keyfini kaçırmaya.

Sporsever

Haftasonları evden çıkmadığımda tam bir spor delisine dönüşüyorum. Böyle bir haftasonunu daha bitirirken 4.5 basketbol maçı 2 futbol maçı izlemenin zevkini yaşıyorum. Daha bu gece Los Angeles Lakers - Dallas Mavericks ve Gimnasia La Plata - Boca Juniors maçları var değiştire değiştire izleyeceğiz bakalım.

Şimdi Okullu Olduk

Hadi bakalım sonunda benim okul da açılıyor. Bu dönem de günü gününe çalışmayacağım.

Salad

Ana yemeğin hazır olmasını beklerken salatayı bitiren tek kişi değilim değil mi?

Friedrich Engels

Yazının başlığına bakıp da şaşırmayın. Engels'le ya da Marx'la ilgili şeyler anlatmayacağım. Komünist Manifesto'dan alıntılar da yapmacağım veya sosyalizmin temelleri hakkında birşeyler konuşmayacağım. Ha bu demek değil ki ben bunları yapamam. İstesem bu bahsettiklerimin hepsini yapabilirim ama sadece hastasıyım serbest çağrışımın.

Bahsedeceğim konu "engellemek" veya ingilizce msn messenger kullanıyorsanız "block". Biraz düşününce birisini engellemenin ne kadar kendini beğenmiş bir davranış biçimi olduğu görülebiliyor. Yani diyorsunuz ki karşınızdakine "Seninle konuşmak istemiyorum ama sana da güvenmiyorum. Şimdi sen beni çevrimiçi görürsün laf atarsın falan hiç çekemem." Bir kere sen kimsin ki o kişi hakkında varsayımlarda bulunuyorsun diye sorarım ben bu kişiye. Kendini beğenmişlik de tam bu noktada olaya dahil oluyor. Adam/kadın belli ki sana değer veren biriymiş, konuşmak istiyor. Sen niye kendini bakliyattan nimet sayıyorsun da onu engelliyorsun. Ha ben de engelledim zaman zaman birilerini. Fakat bunlar genelde takımım yenildikten sonra dalga geçebilecek kişilerdi. Çok engellendim de tabi. Hala da engelli olduğumu bildiğim kişiler var. Başlarda takıyordum kafama açsa da konuşsak falan diyordum. Artık hiç umrumda değil. Zaten bir takım kararlar aldım dün ve uygulamaya koydum, belki bahsederim bir ara. Bu kararlar uyarınca konuşmak isteyen açar engelini arkadaş hiç de umrumda değil.

Lafın kısası, insanlar birbirini engellemesin. Söyleyin insan gibi ben seninle konuşmak istemiyorum diye. Sonra da dursun öyle. Konuşmak istersen konuşursun tekrar ama en azından kendini beğenmiş, rahatsız bir tavır içine girmemiş olursun. Beni mi? Engelleyen engellesin anacım. Zaten ....

Wonderwall

...and after all you're my wonderwall

(*Fotoğraf alıntıdır.)

Banka

Ne kadar çok ortak noktamız var. Banka gibiyiz mübarek.

Acaba?

Bazen düşünüyorum da, acaba hiç arkadaşım yok mu?

 


Templates Novo Blogger 2008