Soğukçeşme


Parke taş arasından yetişen çimen güzeldir, Soğukçeşme en güzeldir.

Kitab-ül Hiyel

Hiyel demek hiyle demek bir yerde. Mekanik ilmi anlamının yanında hile ile doğaya karşı koymak, doğa kurallarına yapılan icatlarla meydan okumak da demek hiyel. Hiyelkâr kişi aynı zamanda hayalperest olmalıdır ki yeni hiyleler aklına getirebilsin, yeni düşler kurmalıdır ki hiyel ilminde ilerleyebilsin.

İhsan Oktay Anar ne kadar büyük bir hayal ustası olduğunu ilk kitabı Puslu Kıtalar Atlası'nda kanıtlamıştı. İkinci kitabı Kitab-ül Hiyel'de de aynı zamanda ne kadar büyük bir hiyel ustası olduğunu gösteriyor. Yine öykülerimiz İstanbul'da geçmektedir. Bu kez Konstantiniyye yerine Dersaadet ismi kullanılmış Şehr-i İstanbul'un. Tarih olarak da 19. yüzyılla 20. yüzyıl başı arasındaki 3 kuşak seçilmiş. Önce Yafes Çelebi, ardından Yafes Çelebi'nin mirasını bıraktığı kölesi Calûd ve en son da Calûd'un evlatlığı Üzeyir'in hayatlarını rivayetler ve söylenceler ışığında dinlerken arka planda da tarihin akışını ve dönemin önemli olaylarını görebiliyoruz. Vaka-yi Hayriye, Cadde-i Kebir(İstiklâl Caddesi)'de Fransız tiyatrosunun açılması, Tepebaşı'ndaki Sponek Birahanesi'nde ilk film gösteriminin yapılması gibi olaylar arka planda gerçekleştikçe nesil de bir sonrakine atlıyor.

Romanın en güçlü yanı - tabi ki dilini saymıyorum bile - bu 3 önemli mucitin hayatını anlatmasının yanında yapıkları veya yapmayı tasarladıkları icatların detaylı anlatımlarıyla beraber yine bizzat İhsan Oktay Anar'ın çizdiği planları ve resimleri. Çizimler olmasa belki de birçok sayfa sıkıcı bir mühendislik kitabından alınmış parçalar haline gelecekken çizimler sayesinde icatları kolayca anlıyor ve öyküden kopmamayı başarıyorsunuz.

Uzun uzun öyküleri anlatacak değilim ama şu kadarını söylemek gerekirse Uzun İhsan Bey'in hayal ettiği bu 3 hiyel ustasının hayatlarını râviyân-ı ahbar ve nâkilan-ı âsârdan okumak farklı bir tecrübe olacaktır. Denemekte fayda var.

Şehzadebaşı

Fotoroman

MSM'den verilen bir ödev sonucu ilginç bir proje daha çıkarmak üzereyim. Fotoğraflarla öykü anlatma olayı. Hani eski fotoromanlar vardır ya, işte öyle fotoğraflar çekip bunları kurgu programında birleştirip film haline getirmemiz gerekiyor. Stop-motion değil yalnız karışmasın. Dublaj, müzik, efekt vs olabilir.

Benim filmin adı da "Şehzadebaşı". 3. Murad'ın iki aylıkken boğdurulan şehzadesinin ağzından yaşayamadıklarına olan özlemi. İlginç birşey olacak sanırım. Haftasonuna biter.

inmek için düğmeye basınız

Otobüsten inerken o durakta benden başka inen olmamışsa ve otobüse de kimse binmemişse kendimi kötü hissediyorum. Koca otobüs benim için yavaşladı, durdu, kapı açıldı ben indim, kapı kapandı, tekrar harekete geçti, hızlandı falan nerden baksan 30sn-1 dk arası bir süreyi çalıyorum otobüsteki insanlardan ve önümüzdeki duraklarda o otobüse binmek için bekleyenlerden. En iyisi son durakta inmek. O yüzden işe ve Taksim'e gitmeyi seviyorum.

Bob Marley

Şimdi öncelikle belirtelim ki esrar kesinlikle hem fiziksel hem de ruhsal bagimlilik yaratan bir uyusturucudur. İçmeyiniz içirmeyiniz diyerek teknik takibe takılma durumunda götü kurtarayım ve konumuza geçeyim.

Halk arasında en genel adıyla esrar olarak bilinen bu mel'un uyuşturucu bitkinin gözlemlediğim üzere çok farklı isimleri mevcut. Bu isimlerden de hangisinin kullanıldığı kullanan kişinin esrara olan yakınlığı ve genel sosyo-psikolojik durumuna göre farklılık göstermekte. Şöyle açıklamak gerekirse düzenli bir şekilde bu uyuşturucuyu kullanan kişiler esrardan bahsederken "Takılmak" ,"Sigara" ve zaman zaman "Ot" kelimelerini kullanmaktayken yaşı geçtiği halde ergenlik psikolojisinin etkilerini üzerinden atamamış olan bünyelerde çok farklı ve saçma kelimeler ortaya çıkmakta.

Normalinden en garibine doğru gitmek gerekirse "Cigara","Sarma", "Cigaralık", "Pafküf", "Anten", "Moko", "Koko", "Mokoko", "Cugara" ve en garip olarak "Bob Marley". Böyle örnekler daha çoğaltılabilir ve iki farklı kesimi birer cümleyle örneklemek gerekirse;

-Hadi bugün alışveriş yapalım da "takılalım".

-Hacıııı geçen bir "Bob Marley" içmişiz var yaaa geçenki "Mokoko"dan beri böyle olmamıştı ajan öldük resmen.

Örnek cümlelerde de görüldüğü üzere kullanılan kelimeler garipleştikçe karakterde de bir yavşama, bir mallaşma baş göstermekte. İnsanoğlunun çeşitli mallıklarına anlayış gösteriyorum genelde fakat bir uyuşturucu maddeye sırf onu kullanıyordu diye ünlü bir şarkıcının ismiyle hitap etme mallığını gerçekten anlayamıyorum. Hanımın da bu duruma olan yorumu ve sorgulaması daha matematiksel ve mantık çerçevesindeydi ki "Ot gibi 2 harflik bir kelime varken iki kelimeden oluşan yabancı bir özel ismi kullanmak niye?"

Teknolojik Atılım Hamlesi

Uzun zamandır teknoloji ürünü olarak aldığım tek şey laptop soğutucusuydu ki bu alet benim için bugün aldıklarımdan çok daha elzemdi. Bacak yakan laptop ısısını bilirsiniz. Neyse bacaklarımı ve genel olarak üreme sistemimi laptopun kavurucu etkilerinden kurtardıktan uzun zaman sonra sonunda bugün yeni bir teknolojik atılım hamlesine kalkıştım.

Zorunluktan oldu aslında. İzin gününde evden çıkmamaya ve bütün gün internet-kitap,dergi-film üçlemesi arasında gidip gelmek isteyen bünye modemin bozulmasıyla herşeye rağmen kalkıp alışverişe gidebildi. Modem teknolojisini oldukça geriden takip eden ben, yıllara meydan okuyan kablolu modemimden sonunda vazgeçmiş ve kablosuz modeme geçiş yapmıştım. Kablosuz modem alarak teknolojik alışveriş gazına kapıldıktan sonra eve gelince uzun zamandır aklımda olan ve böyle bir gaz bekleyen diğer ürüne bakmaya başladım. Sonuç olarak yarın da 1 TB'lık harici hard diskim geliyor ve bir dahaki zorunluluğa ve yeni bir teknolojik atılım hamlesine kadar ihtiyaç biriktirmeye başlıyorum. Oh yes.

bofluk yazardı msdosta boşluk yerine

Space çok önemli bir tuş. Vallahi bakın. Space tuşu takılarak çalışan, ikinci üçüncü basışta işlevini yerine getiren bir klavyede senaryo yazmaya çalışırsanız şu anki halet-i ruhiyemi anlayabilirsiniz. En sinir bozucu şeyler listesi çıkarsam kesinlikle ilk sayfada yer alır. Sırasından emin olamadım şimdi zira çok sinir bozucu şey var ama kesinlikle ilk sayfada yer alacaktır "Space Tuşu Takılarak Çalışan Klavye".

Puslu Kıtalar Atlası

1992 yılında yazılmış, 1994 yılında basılmış benim tarafımdan ancak 2009'un son günlerinde okunmaya başlanmış ve 2010'un gelmesiyle biten bir kitab-ül şahane. Daha önce çok sefer duymama, çok methedilmesine rağmen şimdiye kadar okumamış olmam biraz benim eşşekliğim biraz da çok övülene karşı oluşan soğukluğa bağlanabilir. Geç olması hiç olmamasından iyidir diyelim.

İhsan Oktay Anar'ın ilk kitabı olan Puslu Kıtalar Atlası gerçekten Türk edebiyatı içinde çok farklı bir yerde. Dil olarak, anlatım olarak, kurgu olarak ve içindeki tarih bilgisi olarak gerçekten farklı ve başarılı. Daha önce de tarihi roman okumuştum ama tabi bu romanı tarihi roman diye kategorize de etmemek lazım. Tarih bilgisinden çok faydalanıyor, çoğunlukla 1600'ler İstanbul'unda geçiyor fakat aynı zamanda inanılmaz bir düşsellik var içinde. Bir yandan o dönemin Galata'sında yürürken bir yandan çok değişik masal ülkelerinde düşsel bir uçuşa geçebiliyorsunuz. Yazarın da zaten Uzun İhsan Efendi karakterine yüklediği düş gücü romanın temelini oluşturuyor. Herkes, herşey, tüm dünya Uzun İhsan Efendi'nin düşleridir aynı bu romanın tamamiyle (Uzun) İhsan Oktay Anar Efendi'nin düşlerinin ürünü olması gibi.

238 sayfa ortalama kaç dakikada okunabilir diye düşünürsek sayfa başına 1.5 dakika desek 360 dakikaya yakın bir süre çıkar karşımıza ama bu romanda 238 sayfanın başlarında anlatıma ve dile çabuk adapte olabilirseniz bu süre yarısına kadar düşecektir. Öyle de akıcı ve ardını merak ettirici bir roman. 8 ciltlik bir Kutsal İsyan'dan çıktıktan sonra eski Türkçe'ye Osmanlıca'ya aşina olan benim için de öyle oldu diyebilirim. Resmen farkında olmadan Osmanlıca öğreniyorum ya ona şaşıyorum.

Neyse efendim; Uzun İhsan Efendi ve oğlu Bünyamin merkezli olmak üzere Alibaz -nam ı diğer Efrasiyab - , Ebrehe, Hınzıryedi vs. birçok karakterin kendi hikayeleriyle ana hikayeye dahil olmaları ve kendi hikayeleri bittikten sonra bile aslında ana hikayenin içinde ne kadar önemli bir parça olduklarını gördüğümüz adeta bir yap boz gibi parçalar bir araya geldikçe romanın sonunda herşeyin yerli yerine oturduğu bir roman Puslu Kıtalar Atlası. Tekrar tekrar okunmasında fayda var. Şiddetle tavsiye.

Kutsal Damacana 2 - İtmen

Şunun şurasında 20 gün kalmış, 22 Ocak'ta sinemalardaymış Kutsal Damacana'nın devamı...


sinema - fragman - kutsal damacana 2 yeni fragman izlesene.com

 


Templates Novo Blogger 2008