Uluslararası Örgü Örgütü

ULUSLARARASI ÖRGÜ ÖRGÜTÜ

Mahmutpaşa’da öğlen vakti tüm kalabalığıyla yaşanmaktaydı. Ucuza kumaş, kıyafet veya ayakkabı almak isteyenler yokuşta aşağı yukarı yürüyerek vitrinlere bakıyor, dükkanların çığırtkanlarıyla pazarlık ediyorlardı. Bu karmaşanın tersine yokuştan girilen ara sokaklardan birinde bulunan ufak yüncü dükkanında adeta uhrevi bir dinginlik hakimdi. Dükkanın iki duvarı boydan boya yünlerle dolu raflarla kaplıydı. Dükkanın sahibi Bekir, orta yaşları çoktan geçmiş, saçları tel tel kalmış, zayıf, temiz yüzlü bir adamken, karısı Saliha da ilk görenin onları kardeş sanabileceği kadar Bekir’e benziyordu. Belki de yıllardır süren evlilikleri onları birbirlerine bu kadar benzetmişti. Saliha da kır saçlı, zayıf, beyaz tenli, insanın baktığında hiç düşünmeden güven duyacağı bir kadındı.

Bekir, masanın arkasındaki geniş, minderli ve çok rahat olduğu her halinden belli olan koltuğunda uyukluyordu. Saliha ise masanın önünde örgü örmekteydi. Dükkanlarına müşteri kırk yılda bir gelirdi. Toptan alım yapan devamlı müşterileri olmasa batıp gitmeleri işten bile değildi. Yine müşterisiz geçen günlerden biriydi o gün. Fakat müşteri olmasa da çok ilginç bir misafirleri olacaktı. Dükkanın kapısı açılınca Saliha gelene bakmak için örgüsünü bırakıp kafasını kaldırdı. İçeri giren genç adam boynundaki fotoğraf makinesiyle olsun, sarı saçları ve mavi gözleriyle olsun, giyim kuşamıyla olsun her şeyiyle kafalardaki turist kalıbını tam olarak dolduran biriydi. Asıl ismi Charles’dı ama memleketi Birmingham’da tanıdığı herkes ona Chuck derdi.

Üniversite öğrencisi olan Chuck ilk defa yurtdışına çıkabilmişti. İlk gittiği yerin İstanbul olması biraz ekonomik nedenlerle, çokça Chuck’ın doğuya olan merakındandı. Sevgilisi Stephanie’yi de uzun uğraşlar sonucu kandırmış ve beraber İstanbul’a gelmişlerdi. Bu müthiş huzurlu yüncü dükkanına girdiği gün ise Stephanie sabah kendisini kötü hissettiği için hostelden çıkmak istememiş, Chuck da tek başına Sultanahmet’ten yola çıkmış yürüye yürüye Mahmutpaşa’ya kadar gelmişti. Mahmutpaşa’ya gelirken Eminönü’nde gördüğü bir manzara onu bu yüncü dükkanına sürüklemişti.

Saliha gelen turiste meraklı gözlerle bakarken, Chuck dükkandaki yünle dolu rafları inceliyordu. Bu sırada Saliha Bekir in göbeğini dürtüp onu uyandırmaya çalıştı ama Bekir anlaşılmaz birşeyler mırıldanarak uyumaya devam etti. Saliha bu sefer sert bir cimdik attı Bekir’in göbeğine. Bekir acıyla gözlerini açıp karısına baktı ve canının acısına rağmen sinirden tamamen uzak şaşkın bir halde “N’ oldu Saliha?” dedi. Saliha bir şey söylemeden kafasıyla eline bir çile kırmızı yünü almış incelemekte olan Chuck’ı gösterdi. Bekir yavaşça koltuğundan kalkıp Chuck’a doğru giderken “Buyrun?” dedi dükkanın atmosferine tamamıyla yakışan sakin ses tonuyla. Chuck ona dönüp elindeki yün çilesine yakın kırmızı yanaklarına yayılan dudaklarıyla gülümseyerek selamladı Bekir’i. Bekir İngilizce bilmiyordu ama Hello’yu da anlayabilirdi. Uyku sersemliğiyle Chuck’ın turist olduğunu anlayamamıştı, ancak Hello’yla kendine gelebildi. Aynı şekilde yanıtladı onu. Chuck Bekir’in onu kendi dilinde selamlamasıyla İngilizce bildiğini düşünerek elindeki yünü gösterip
-Bir kırmızı bir de beyaz yün almak istiyorum, dedi İngilizce.
Bekir hiçbir şey anlamamıştı. Şaşkın ve ne yapacağını bilmez bir tavırla karısına döndü. Saliha çoktan onlarla ilgilenmeyi bırakmış örgü örmeye dönmüştü bile.

0 yorum var:

 


Templates Novo Blogger 2008