O sabah diğer sabahlardan çok farklıydı. Onun bu kısa hayatındaki en farklı günlerden biri olabilirdi. Belki de en farklısı. Daha önce yaşamadığı bir tecrübe yaşayacaktı sonuçta. Haftalardır kendini buna hazırlamaya, alıştırmaya çalışıyordu ama hala içindeki tedirginliği ve korkuyu atamamıştı. Çevresindeki herkes ondan daha heyecanlı bir şekilde bekliyordu olacak olayları. Ailesi şimdiye kadar hep yanında olmuştu ve bu sefer de tabi ki yanındaydılar. Evet, o sabah çok farklıydı.
Karışık duygularla uyandı. İçinin bir yanı heyecan, bir yanı mutluluk fakat büyük bir yanı da korkuyla kaplıydı. Annesi kahvaltıya çağırdı. Heyecandan pek bir şey yiyemedi. Kahvaltıdaki yumurtalar ona kötü şeyler olacağının habercisi gibi geliyordu. Zaman ilerledikçe korkusu büyümeye başladı. Yine de artık dönüş yoktu bu yoldan, bir kere karar verildikten sonra kaçışı yoktu. Yaşaması gerekiyordu bunu. O güne özel elbiselerini giydi. Maşallah çok da güzel olmuştu. Ona, o güne özel dikilmişti bu giysiler. Adeta bir kral kadar şık görünüyordu. Ya da küçük prens.
Ailesiyle birlikte yola koyuldular. Başına gelecekleri az çok biliyordu ama artık kaderine razıydı. Korkusuna hakim olmaya çalışarak herkesin ondan beklediği vakur duruşu sergilemeye çalışıyordu. Fakat içten içe neredeyse korku-heyecan karışımından kalbi patlayacaktı. Önce nedenini hala anlayamadığı bir şekilde camiye gittiler. Annesi dua ederken babasıyla caminin avlusunda geziniyordu. Onu gören herkes neler yaşayacağının farkına varıyor ve ona sevgiyle karışık bir gururla bakıyorlardı. Kendini prens gibi hissetmesi gerekiyordu. Korkak prens.
Sonunda bütün bu hazırlıkların sonucunun alınacağı yere geldiler. Korkusu kapıdan girmeleriyle artık doruk noktasına çıktı. Kalabalıktan bir an kurtulsa arkasına bakmadan kaçmayı düşünüyordu. Kapıdan çıkacak, nefesi kesilene, ciğerleri yanana kadar koşacaktı. Bu yük artık omuzlarına çok ağır gelmeye başlamıştı. Dayanamıyordu çevresindekilerin beklentilerine ve içindeki korkuya. Dayısını gördü orda. "Aslan yeğenim!" diye sarıldı dayısı. Birlikte bir odaya girdiler. Gözlüklü bir adam da onların arkasından girdi. Babasıyla annesi de odadaydı ama onunla daha çok dayısı ilgileniyordu. "Çıkar" dedi gözlüklü adam. Prens giysilerinin bir kısmı üstünden ayrıldı. Çıplak prens.
Sırt üstü uzandı. Dayısı omuzlarından tutuyordu. Artık neredeyse korkudan ölecekti. Kolay şey mi adeta etinden et kopacak gibi hissediyordu ve haksız da sayılmazdı. Gözlüklü adam ona doğru eğildi. "Korkma, elim hafiftir." dedi. Bu söz onu rahatlatmadı tabi ki. Kalbi yerinden fırlayacak gibi atıyordu. Gözlüklü adam işini icra etmeye başladı. Kulağında saçma bir ezgi yankılanıyordu. "Yumurtanın sarısı...."
17 Kasım - Rüya
5 yıl önce
3 yorum var:
sünnet mi oldun?
geçmiş olsun.
ıım evet sağol 15 yıl geciktin :)
olmamış o, bozup baştan yapmak lazım...
Yorum Gönder