Aşçıbaşı

Evvel zaman içinde kalbur saman içinde, memleketin birinde bir aşçı yaşarmış. Bu aşçı hayatı boyunca hep lezzeti herşeyiyle kusursuz olacak yemeği yapabilmek için malzemeler aramış. Sürekli yeni yeni bitkiler topluyormuş, yeni baharatlar katıyor, etini, suyunu kıvamını sürekli değiştiriyormuş. Bu deneme yanılmaların da her seferinde gayet güzel deniyormuş ama hep yanılıyormuş. Bazen yemek piştikten sonra tadı güzel olmuş gibi gelse de yedikleri midesinde kalmayı reddetip dışarı atıyorlarmış kendilerini. Aşçı yine aç kalıyormuş ve yine yeni bir yemek için malzeme arayışına giriyormuş. Bazen ise daha yemek pişmeden kıvam tutmuyor, hamur patlıyor, malzemeler tencerede aşçının hünerli ellerinden geçmeyi ve pişmeyi kabul etmiyorlarmış. Çünkü o malzemeler aslında başka bir aşçının yemeğinde olup o başka aşçının midesine girmek istiyorlarmış.

Gel zaman git zaman bizim aşçı hep böyle başarısız tecrübelerden sonra bir gün tesadüfen bir takım malzemelerle karşılaşmış. Gördüğü anda anlamış. "İşte bu!" demiş. "İşte yıllardır aradığım, mükemmel yemeği yapmama yardım edecek olan malzemeler bunlar." Hemen toparlayıp pişirmeye götürmeye çalışmış fakat bu seferkiler öncekilerden de farklıymış. Belki de gerçekten piştiklerinde kusursuz yemeği oluşturacakları için toplanmaya bile izin vermemişler. Aşçının tüm uğraşları faydasızmış. Malzemeler aşçının mutfağına girmeyi katiyen istemiyorlarmış. Aşçı sonunda yorulmuş. Hem o malzemelerden hem de tüm bu kusursuz yemeği yapma uğraşısından. Derler ki aşçı o gün bugündür hiç yemek yapmayı aklından bile geçirmemiş. "Mükemmeli gerçekleştirecek malzemeler hayatta önüme bir kez çıkar. Çıktı. Onu da pişiremedikten sonra yemek yemenin ne anlamı var?" diyormuş. Ölüm orucundaymış.

0 yorum var:

 


Templates Novo Blogger 2008